İçtihatlar

Manevi Tazminat (Basın Yoluyla Kişisel Haklarının İhlali)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

2011/4418 E. – 2011/513 K. 13.07.2011 T.

MANEVİ TAZMİNAT ( Basın Yoluyla Kişesel Haklarının İhlali )

BASINA RÖPORTAJ İLE KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİ ( Adalet Bakanının )

ADALET BAKANININ RÖPORTAJ İLE KİŞİLİK HAKLARINI TECAVÜZ ETMESİ

ERGENEKON DAVASI RÖPORTAJI ( Adalet Bakanının Kişilik Haklarını İhlal Etmesi - Kamu Oyunu Aydınlatma Amacı )

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; dava konusu yazıda davalıya atfen yer alan ifadeler bir bütün olarak ele alındığında, davalının Adalet Bakanı olarak genel beyan ve yorumda bulunup kendi görüşünü belirttiği, davacının adının geçmediği, soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi ve neticeye ulaşılması için Bakanlık olarak üzerlerine düşen her türlü görevi yerine getireceklerini ifade ettiği ve suç örgütleriyle ilgili hassasiyetlerini dile getirdiği, belirgindir. Dava konusu yazı; bütünü ile incelendiğinde davalının kamuoyunu aydınlatma görevi sınırları içinde beyanda bulunduğu ve davacının kişilik değerlerine bir saldırıda bulunmadığı sonucuna varılmakla, davanın reddine dair direnme kararının onanması gerekmiştir.

DAVA VE KARAR:

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.11.2008 gün ve 317 E., 1384 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 03.06.2010 gün ve 2009/8007 E., 2010/6633 K. sayılı ilamı ile; (...Dava, kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.)

Davacı 25/02/2008 tarihli Zaman gazetesinde yer alan röportajda davalının soruşturması devam eden "Ergenekon davası" ile ilgili olarak yaptığı açıklamalarda soruşturma kapsamındaki tüm kişilerin ve bu arada kendisinin de suçlu ilan edildiğini, adil ve tarafsız mahkemelerde yargılanma hakkının ihlalinin suç teşkil ettiğini ve manevi tazminat gerektiren açıklamaları nedeniyle 6.500,00 TL manevi tazminatın ödetilmesini istemiştir.

Davalı, dava konusu beyanlarında davacının adının geçmediğini, Adalet Bakanı olarak uzun süredir kamuoyu gündeminde yer alan "Ergenekon soruşturması" hakkında kanunların verdiği yetkiye dayanarak kamu yararı için genel açıklamalarda bulunulduğunu, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturan bir beyanı bulunmadığından davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Yerel mahkemece, röportajın içeriği bir bütün olarak ele alındığında davalının Adalet Bakanı olarak genel beyan ve yorumda bulunduğu, davacının adının geçmediği ve davacının kişilik haklarına saldırı söz konusu olmadığı, yayın yasağının bulunduğu dönemde yapılan açıklamanın manevi tazminat gerektirmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dava konusu, davalı ile yapılan Zaman Gazetesi`nin 25/02/2008 tarihli sayısında "Ergenekon için mağduriyete uğramayacaksınız" başlığı ile yayınlanmıştır. Davalı muhabir tarafından sorulan

ilk soruya verdiği cevapta "Adalet Bakanı olarak yargı mensuplarına şu güvenceyi vermek istiyorum: Hiçbir şeyden çekinmeyin. Her şeyin üstüne gidin, sonuna kadar gidin. Sonu nereye varırsa varsın, her kişi ve kurumla ilgili gereken işlem ne ise yargı mensupları onu yapmalıdır. Hükümet arkanızdadır. Yargı mensuplarına "hiçbir mağduriyete uğramayacaksınız." teminatını vermek durumundayım Sayın Başbakan da söyledi. Ben de söylüyorum; bu tip suç örgütleri konusunda nereye kadar uzanırsa oraya kadar gitmesi için ne ihtiyacı varsa bunu karşılayacak olan iktidar işbaşındadır, demiştir."

İkinci soruya karşı "gerek vatandaşın, gerekse soruşturmaları yürüten görevli arkadaşlarımızın kafalarında soru işareti kalmamalı, soru işaretlerini ortadan kaldırıcı çalışmayı mutlaka yapmak gerekir. Bununla ilgili her türlü imkanı seferber ederiz." demiştir.

Üçüncü soruya ise "çetelerin çıkar amaçlı olanları da var, siyasi amaçlı olanları da siyasi amaçlı olanlar mevcut iktidarı beğenmiyor. Acaba bu iktidarı toplumda bir kargaşa ve çatışma çıkararak nasıl uzaklaştırabiliriz diye bunun alt yapısını oluşturanların bir araya gelip oluşturduğu örgütler var. Böyle bir çalışma yapan, bunun için maalesef cinayetler işleyen, suç işleyen insanlar olmuştur. Ama artık bunlar deşifre oldu." şeklinde beyanda bulunmuştur.

Ergenekon çıkınca ilk açıklamanız da "ders olsun demiştiniz şeklinde soruya; "bir daha bu tür işlere girmeyin. Sonuç alamazsınız" demiştir.

Dördüncü soruya ise "hakkında operasyon yapılan ve bir takım mensuplarının tutuklandığı Ergenekon çetesiyle, öyle bir örgütlenmeyle o zaman ismi belli değildi, bağlantılı olduğuna dair izlenimler edinmiştim. Bu örgüt adına cinayet işlendiğini tahmin etmiştim."

Son soruyu ise; Danıştay saldırısıyla ilgili mahkeme kararını eleştirmem. Ama yargı süreci henüz bitmiş değildir. Mutlaka Yargıtay`a da gelecektir. Söylediğimiz noktalarda da Yargıtay ilgili dairesi incelemeler yapacaktır, ek soruşturma yapılabilir" şeklinde yanıtlanmıştır.

Davalı Adalet Bakanı olduğu dönemde, devam eden Ergenekon soruşturması sırasında ve henüz kamu davası açılmadığı ve yayın yasağının bulunduğu sırada dava konusu yukarıda özetlenen beyanlarda bulunmuştur. Davalının bu beyanları ile Ergenekon soruşturması ve bu soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları şüpheli duruma düşürülmüştür.

Davalı davacının adını belirtmemiş olmakla beraber bir kısım mensuplarının tutuklandığı "Ergenekon çetesi mensupları" şeklindeki niteleme ile soruşturma kapsamında olan kişilerin tamamı ve bu arada davacının da suç örgütü üyesi olduğunu ilan etmiştir.

T.C. Anayasası`nın 38/4. maddesi ile AİHS 6/2. maddesi uyarınca "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

T.C. Anayasası`nın 15/2. maddesinin son cümlesindeki; düzenleme gereğince "suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." biçiminde masumiyet (suçsuzluk) karinesi düzenlenmiştir. Anılan karine, adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biridir. İnsan haklarına dayalı, demokratik bir rejimle yönetilen tüm ülkelerin hukuk sistemlerinde pozitif hukuk ve uygulamalarında masumiyet (suçsuzluk) karinesi, uyulması gereken temel bir hak şeklinde ortaya çıkmış ve evrensel bir ilke olarak benimsenmiştir. İlkenin amacı, bir yargılama makamı kararı dışında suçluluğun belirlenmesi tehlikesine karşı güvence sağlamak ve toplumsal barışı bu şekilde korumaktır.

Yasal düzenlemeler ışığında davacının davalının açıklama yaptığı dönemdeki durumuna gelince;

davacı, davalının beyanlarının yayınlandığı 25/02/2008 tarihinde tutuklu olup, varlığı henüz yargı kararı ile belirlenmemiş bir örgütle ilgili soruşturma devam etmektedir. Soruşturma aşamasında suçsuzluk karinesi bir zorunluluk olup, kişinin suçu ispat edilmeden önce suçlu gibi muamele görmemesi bu şekilde sağlanabilir. Adalet Bakanı olan davacı Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen bir soruşturmayı ve bu soruşturmada yer alan kişileri suçlayıcı beyanda bulunma yetkisine sahip değildir.

Hukuk devleti ilkelerini benimsemiş hiçbir ülkede Adalet Bakanı, hükümetin yargı mensuplarının arkasında olduğunu, yargı mensuplarının hiçbir mağduriyete uğramayacakları teminatını vermek durumunda olduğunu, yakalanan kişilerin suç örgütü kurduklarını, her şeyin üstüne gidilmesi gerektiğini, çekinilmemesini yargı mensuplarına atfen söyleyemez.

Kuvvetler Ayrılığı prensibinin uygulandığı anayasal sistemimizde Anayasa`nın 138/2. maddesi uyarınca "Hiçbir organ, makam, merci ve kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."

Davalı dava konusu beyanları ile bu anayasa hükmüne aykırı davranmıştır. Ayrıca devam eden Danıştay cinayeti konusundaki dava ile varlığı iddia aşamasında olan örgüt arasında yayın tarihinde henüz mevcut olmayan ve hangi kaynağa dayanarak yapıldığı da belirtilmeyen bağlantıya ilişkin bir açıklamada bulunmuştur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı açıklamalarının davacının adil yargılanma hakkını ve masumiyet karinesini zedelediği, anayasada düzenlenen kuvvetler ayrılığı prensibi ve Anayasa 138/2. fıkrasındaki düzenlemelere aykırı davranıldığı, Adalet Bakanı olan davalının yargı görevlilerini etkilediği izlenimi yaratarak davacının, adil yargılanma yapıldığına olan inancının sarsıldığı, tüm bu hususların hukuka aykırılık oluşturması nedeniyle manevi tazminatın koşullarının oluştuğunun kabulü gerekir.

Yerel mahkemece uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI: Dava, kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu yazının içeriği, kullanılan söz ve ifadeler itibariyle davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup, olmadığı; diğer bir deyişle davacı yararına manevi tazminata hükmetme koşullarının oluşup, oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

Somut olayda, dava konusu yazıda davalıya atfen yer alan ifadeler bir bütün olarak ele alındığında, davalının Adalet Bakanı olarak genel beyan ve yorumda bulunup kendi görüşünü belirttiği, davacının adının geçmediği, soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi ve neticeye ulaşılması için Bakanlık olarak üzerlerine düşen her türlü görevi yerine getireceklerini ifade ettiği ve suç örgütleriyle ilgili hassasiyetlerini dile getirdiği, belirgindir.

Böylece dava konusu yazı; bütünü ile incelendiğinde davalının kamuoyunu aydınlatma görevi sınırları içinde beyanda bulunduğu ve davacının kişilik değerlerine bir saldırıda bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Hal böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, yukarıda ve mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delilerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ:

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ), oyçokluğuyla karar verildi.

YHGK 13.07.2011 E.2011/4-418 - K.2011/513